Nano Press
Facebook Twitter Instagram Google+ YouTube RSS Feed Italiano English Türkiye
BSL 28/03/2018, 20.33

SPORTANDO TR | Özel Röportaj: Selçuk Ernak

Sportando Türkiye ekibi olarak Sakarya Büyükşehir Basketbol'un başarılı koçu Selçuk Ernak ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

BSL
Basketbol Süper Ligi'nde ilk sezonunu geçiren ancak ilk 22 maçta aldığı 13 galibiyetle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Sakarya Büyükşehir Basketbol'un tecrübeli koçu Selçuk Ernak ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

''Sakarya Büyükşehir Basketbol'un Yerli Oyuncular İçin Cazibe Merkezine Dönüşeceğini Düşünüyorum''

22 maçta 13 galibiyetiniz var. Açıkçası 3. sırayla 7. sıra arasında çok yakın bir sıralama var ve siz de bunun içindesiniz. Sakarya Büyükşehir Basketbol'un Basketbol Süper Ligi'ndeki ilk sezonu olmasını göz önüne alırsak böyle bir başlangıç bekliyor muydunuz?

Beklemiyorduk. Acemi bir takım kurduğumuz için zamanın bize iyi geleceğini ve takımın gelişmesinin gözle görülür hale geleceğini tahmin ediyorduk. Biz öncelikle bu ligde kalmak ve oyuncuları buraya getirirken gizli ajanda olarak playoffu zorlama amacımız olduğunu anlattık. Hiçbir oyuncuya özellikle de bizdeki gibi önü açık genç oyunculara ''Bizim hedefimiz ligde kalmak, gel bizde oyna.'' diyemezsiniz. Antrenör ekibi olarak bizim hedefimiz de hiçbir zaman aşağıda olamaz. Adım adım hedef koyduk. Önce ligde kalalım, ondan sonra playoffa girebilir miyiz, girersek en iyi şekilde nasıl gireriz vs. Ayrıca elimizdeki malzemeyi iyi işleyip, elimizdeki oyuncuların sezon sonunda çok daha kıymetli hale gelmelerini amaçladık.

Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi'nin en az sayı yiyen 5 takımından birisiniz. Ancak hücumda en az sayı üreten 5 takımdan biri konumundasınız. Sezon başında kadroyu kurarken bu kadar savunma odaklı bir yapı mı yaratmak istediniz yoksa işler hazırlık kampında ve sezonun ilk dönemlerinde mi bu yöne kaydı?

Biz takımı kurarken fiziksel basketbol oynayacak ve her şeyi savunma üstüne inşa edecek genç, enerjik oyuncuları tercih ettik. Ancak işin hücum tarafı için sezon başında bu kadar kontrol basketbolu, yarı saha basketbolu oynayacağımızı tahmin etmemiştik. Bu biraz oyuncularla beraber çalıştıkça şartların bize getirdiği bir şey oldu. Yaratıcı oyuncu sayımızın az olması, dışarıdan tehdit edebilen oyuncu sayımızın az olması ve oyunun temposunu arttırdığımız zaman hata marjımızın anormal derecede artması bizim biraz dizginleri çekmemize sebep oldu. Senenin başındaki kısım için bunları söylüyorum. Ondan sonra oyuncularımız geliştikçe, birbirlerini daha iyi anladıkça biz hata sayımızı azaltarak daha çok skor üretmeye başladık. Sonra da özellikle Gian Clavell'in gelmesiyle daha akıcı oynamaya ve daha cesaretli şut atar hale geldik. İçerideki tehditimizin dışarıya yardım ettiği bir duruma geldik. Zaten bizim ilk 7 maç, ortadaki 7 maç ve sonraki 7 maçın ortalamalarına ayrı ayrı bakarsanız bambaşka yerdeki sayı ortalamalarımızı görebilirsiniz.


                                                          

Sakarya Büyükşehir Basketbol'un ligde playoff yapması büyük ihtimal gibi gözüküyor. Eğer playoffa kalırsanız, tur geçmek sizin için gerçekçi bir hedef olur mu?

Biz elimize gelen bütün şartları kullanmak üzere çalışmamızı yaparız ve motive oluruz. Mesela Türkiye Kupası'na gittiğimizde hedefimizi ilk maçı kazanmak değil kupayı kazanmak olur. Kazanarsınız kazanamazsınız ama hedefinizi oraya koyarsınız. Playoffa kalırsak ilk turda turu geçme hedefi koyarız kendimize. Sadece playoffa kalmakla yetinmeyiz. İlk turu geçmeye gücümüz yeterse ikinci turu nasıl geçeriz diye düşünmeye başlarız.

Sakarya'da iyi bir basketbol kültürü oluşmaya başladı. Bunun yanı sıra altyapı seviyesinde Sakarya'da ciddi bir oyuncu taramasının yapıldığı daha önce belirtilmişti. A Takım olarak önümüzdeki 3 yılda Sakarya Büyükşehir Basketbol'un en büyük hedefi nedir?

Aslında dediğiniz gibi işler beklediğimizden biraz hızlı gelişti. Biz ilk sene ligde kalalım, ikinci sene playoffu zorlayalım, 3. sene Avrupa'da oynamayı hedefliyorduk. Eğer sahip olduğumuz şansı kullanır ve playoffa kalırsak, seneye Avrupa'da oynuyor olacağız. Playoffa kalamasak bile Avrupa'da bir kupaya girme şansımız var. Yani biz hedeflerimizdeki süreyi 1.5-2 sene daralttık. Bunları ilk seferde yapmak bir kulüp için güzel olduğu kadar tehlikeli de. Birkaç adım hızlı gitmiş oluyorsunuz. Bunun içeriğini dolduracak, sizin zemininizi sağlamlaştıracak sadece altyapıya değil organizasyona oyuncuya, antrenöre de ihtiyacınız var. Biz bu sezonu nerede bitirirsek bitirelim, gelecek sezon bizim için daha zor olacak. Günlük işlerde belki işler daha kolay yürüyebilir çünkü personelimizin tecrübesi artmış olacak. Bununla beraber beklenti, elimizde kıymetlenen oyuncuların gitmesi, o kadroyu tekrar oluşturma, hem dışarıda hem içeride oynayacak kadar ayakları yere sağlam basan bir takım kurmak sadece teknik bir iş değil. Hem organizasyon hem kulübe bir cazibe yaratmak hem de bunu finansal açıdan desteklemek gerekiyor. Bunlar adına bizi daha zor bir sezonun beklediğini söyleyebilirim.


Bu sezon hem Metecan Birsen hem de Can Korkmaz çok etkili oynuyor. Sizce gelecek sezon için özellikle potansiyelini tam anlamıyla yansıtamamış yerli oyuncular için Sakarya Büyükşehir Basketbol bir cazibe merkezi olacak mı?

Ben öyle olacağını düşünüyorum ve kulağıma da öyle geliyor. Sakarya'da bizim gençlerle, sorumluluk verdiğimiz yerlilerle çok keyifli biçimde basketbol oynamamız tabii ki diğer yerli gençler ve tecrübeli oyuncular için bir cazibe yarattı. Ben her zaman aynı şeyi söylüyorum, kaç tane yabancı oynarsa oynasın bu takımların zor günlerde ayakta kalmasını sağlayan Türk oyunculardır. Türk oyuncuların figüran olduğu takımlar belli hedeflere asla ulaşamaz. Türk oyuncuların elini taşın altına soktuğu ve yabancılarla iyi bir kimya oluşturduğu takımlar başarılı olur. Bizim takımımızdaki geçen seneden başlayan iyi kimya, arkadaşlık, bizi saha içi ve saha dışı problem döneminde düşüşten korudu. Buna biz çok önem veriyoruz. Buraya biz oyuncu getirirken dersimize çok iyi çalışıyoruz ekip olarak, çok araştırıyoruz her bir oyuncu için. Karakterinden emin olmadığımız hiçbir oyuncuyu buraya sokmuyoruz ne kadar iyi oyuncu olursa olsun. Türkler için de böyle davrandığımızdan özellikle patlama yapma şansı olan kapasiteli ve genç oyuncuları buraya getirbildiğimiz zaman bizim işimiz hep iyi gider diye düşünüyorum.

''Metecan Birsen'in EuroLeague Takımında Bile Olsa Küçük Role Sahip Olacağı Bir Planı Hazmedemem''

Sezonun yükselen yıldızı Metecan Birsen'den özel olarak bahsetmek gerek. Pota altı oyuncusu olmamasına rağmen ribaundları domine ediyor, çok yönlü bir oyun sergiliyor. Onun için NBA hedefi koyduğunuzu söylemiştiniz. Sizce Metecan'ın Sakarya Büyükşehir Basketbol'da 1 sezon daha geçirmesi gerekiyor mu?

Bu soruyu teknik olarak soruyorsanız evet Metecan'ın hala teknik eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Metecan'ın mental olarak ve basketbol olarak kendini geliştirdiği ortada. Ancak ben onun gelişimini, onun potansiyeli üzerinden değerlendiriyorum. Metecan'ın potansiyeliyle alakalı çektiğim fotoğrafta eksik noktalar görüyorum. Gelebileceğimiz noktanın daha 4'te 1'ine geldik. Metecan'ın parkelere dönmesiyle beraber hummalı biçimde çalışmaya tekrar başlayacağız. Sezonun sonuna kadar onun oyununa 1-2 silah daha eklemek istiyoruz. Her fırsatta söylüyorum, Metecan'ın NBA potansiyeli var ve bu şansının bitmiş olduğunu düşünmüyorum. EuroLeague takımı bile olsa Metecan'ın başka bir takıma gidip küçük bir rolde oynaması, benim hazmedebileceğim ya da kabul edebileceğim bir plan değil. Metecan, bundan sonra oynayacağı yerde ana rollerden birini üstlenmeyecekse herhangi bir yere transfer yapmasına gerek yok. Bizim daha onun eğitimiyle alakalı uzun bir yol var önümüzde.


                                                

Uzun bir dönem Banvit'te çalıştınız. Özellikle sezonun bu aşamasında genç oyunculardan Tolga Geçim, Rıdvan Öncel, Şehmus Hazer, Erkin Şenel, Ragıp Berke Atar gibi isimler iyi süre alıyor. Onlar hakkında neler söylemek istersiniz?

Banvit, oyuncu yetiştirme ve yetiştirdiği oyuncuyu oynatma konusunda özel bir yerdedir. Banvit'teki dönemimde  altyapıda, Bandırma Kırmızı'da ve A Takım'da görev yaptım. Tüm noktalarda çalıştım yani. Bu oyunculardan bazılarıyla çalışma şansım oldu. Bundan 3 sezon önce Tolga Geçim, Erkan Yılmaz, Talat Altubey, İsmail Cem Ulusoy bizim kadromuzdaydı. EuroCup dahil Tolga 15-16 dakika, Erkan 8-9 dakika alan oyunculardı. 1. back up guardımızdı Cem Ulusoy. Şimdi o jenerasyondan daha genç jenerasyona doğru bir geçiş oldu. Altyapı antrenörlüğünde doğru yapıyı tespit etmek, doğru malzemeye yatırım yapmak çok önemli. Banvit'in bu konuda uzmanlaştığı ortada. İleride büyük basketbolcu olarak oyuncuları ortaya çıkarmaya başardı kulüp. Üstelik arkası da dolu bunun. Takımın hem maliyetini düşürmek hem takıma aidiyeti arttırmak hem de sorumluluk bilincini arttırmak adına kendi yetiştirdiğin oyuncuyla oynamak büyük avantaj.

Özellike son 1-2 sezondur iyice göze çarpan bir konu var. Sizin uzun yıllar süren bir altyapı kariyeriniz var. Bu soruya vereceğiniz cevabı çok merak ediyoruz. Son dönemde Sakarya, Karşıyaka, Giresun, Banvit gibi şehir/semt takımlarında oynayan genç oyuncular, kurumsal yapılarda oynayan genç oyunculara göre çok daha iyi performans gösteriyorlar. Özellikle şehir takımlarının dolu tribünleri bazen genç oyunculara itici güç olsa da bazen baskı yaratabiliyor. Genel olarak bu konu hakkındaki görüşleriniz nasıl?

Sadece genç oyuncular için değil, bizim tarzımızdaki şehir takımlarında yani şehrin takıma sahip çıktığı takımlarda baskı olsa bile çok olumlu baskı bu. O oyuncuların böyle bir desteğe ihtiyacı oluyor çünkü oyunculuk geçmişleri ve sahada yaptıkları şeyleri 1. lige tercüme edebilmek için birilerinin sırtında durmaları lazım. Giresun da bu konuda çok iyi iş yapıyor mesela. Mutlaka takımın koçu, idarecileri destek veriyor ama bu çok aile içi. Ama aile dışından bu desteği gördüğünüz zaman, tribünün sizi alkışladığı ve desteklediği zaman onun katkısı çok büyük. Gençlerde bunun daha çok gözlemlendiğini düşünüyorum ama bunun tüm oyunculara aksettiğine eminim.


''Türk Oyuncularım İş Yapıyor Dolayısıyla Güvendiğim Yabancı Çaylakları Alabiliyorum''

Eskiden bu lige Marcus Slaughter, Gary Neal, Aaron Jackson, Bo McCalleb gibi üst düzeyde çaylaklar gelirdi. Bu sezon yaklaşık 120-130 tane yabancı gelmiştir ligimize. Hatırladığım kadarıyla bu oyuncular içinde sadece 4 tane çaylak var(Pryor, Clavell, Browning, TJ Cline) Bunlardan iki tanesini siz aldınız. Sizce diğer takımlar yabancı sayısı bu kadar artmışken neden çaylak oyuncuları hiç tercih etmez hale geldiler?

Şimdi aslında bunun cevabı bende değil. Benim bazı tahminlerim var. Birincisi çaylak oyuncularla oynamak gerçekten zor. İkincisi NBA Gelişim Ligi'nin cazibesinin arttırılması, bu tarafa doğru olan kaliteli çaylak akışını azalttı. Eskiden NBA şansı yakalamayan potansiyelli oyuncular direk Avrupa'yı düşünebiliyorlardı ancak artık NBA Gelişim Ligi'nde zaman geçirebiliyorlar. Üçüncüsü yabancı oyuncu sayısının artması, takımların kafa yapısını değiştirdi. 6 yabancı oyuncuya yüksek bütçe ayırıp, Türk oyunculardan tasarruf yapmak istiyorsanız çaylak almazsınız. Ama ben potansiyeline güvendiğim çaylaklara gidebiliyorum çünkü benim Türk oyuncularım iş yapıyor. Eğer benim yerli rotasyonum sadece figüran olsaydı o 6 yabancıyı olabildikçe güçlü yapardım ve çaylaklara fazla sıcak bakmazdım. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama benim fikrim böyle. Zaten kupalarda büyük amacı olan takımlar, acemi oyuncu istemiyorlar. İşini yapacak, madalyayı kazandıracak oyuncuları tercih ediyorlar.

Dediğiniz gibi çaylak oyuncularla çalışmanın riskleri de var. Sonuçta bu sezon ligimize gelen 4 çaylaktan 3 tanesi kalıcı olamadı. Ancak mesela geçen sezon Giresun'da harika işler yapan Anthony Gill, Khimki formasıyla EuroLeague yolunu tuttu. Porto Rikolu çaylağınız Gian Clavell'ı sormak istiyorum. Takıma hem dış şut hem de düzen dışında skor üretme konusunda büyük katkı sağlıyor. Onun tavanı nerede sizce? EuroLeague ya da NBA?

Öncellikle bizim çok önemli bir ihtiyacımıza derman olduğu kesin. Biz, 3-4 ay eksik yabancıyla oynadık. Aradığımızı bulana dek acele etmedik ama o dönemi çok iyi geçtik açıkçası. Clavell, hem takım arkadaşlığı hem karakter özellikleri hem de sahaya getirdikleriyle çok büyük katkı sağladı. Öyle olacağını tahmin ediyorduk, herkesin sevdiği bir takım arkadaşı. Saha içinde de saha dışında da bitmeyen bir enerjisi var. Vurguladığım ince eleyip sıkı dokuma mevzusu bu. Ben, Clavell'in kesinlikle iyi bir EuroLeague oyuncusu olacağını düşünüyorum. Ancak Clavell'i tanıyorum ve yine NBA şansını deneyeceğini düşünüyorum. Orada belli şanslar bulma potansiyeli var. Çok güçlü, fiziksel bir oyuncu. Bazı şanslar bulacaktır. Ancak yolu tekrar Avrupa'ya düşerse çok iyi bir EuroLeague oyuncusu olacağına inanıyorum.

                                                                          

Özellikle son sezonlarda TBL'deki kalitenin arttığı ortada. TBL'den yükselmek için takımların daha iyi organize olması gerekiyor. Best Balıkesir'i bir kenara bırakırsak hem TOFAŞ hem Sakarya Büyükşehir Basketbol hem de Eskişehir Basket, bu geçiş sürecinde sıkıntı çekmediler. TBL'deki takımların daha iyi organize olmasının BSL'ye geçiş sürecini yumuşattığını söyleyebilir miyiz?

TBL çok zor bir lig haline geldi ve BSL'ye çıkmak istiyorsanız çok iyi organize olmanız lazım, başlığın altını iyi doldurmanız lazım. İyi organize olmaktan kastım pahalı takımlar kurmak değil, Çıkamayan ve bu sene de çıkamayacak iyi organize olmuş takımlar var. Takımın sahip olduğu kültüre sahip olan, bu kültürü özümsemiş 5-6 oyuncuyu BSL'deki ilk sezonunu yanınızda taşımanız, organizasyondan daha önemli bir faktör bana göre. Hem biz hem de Eskişehir, 2 yabancı oyuncusunu ve 4-5 yerli oyuncusunu kadroda tuttu. Gerçi onlarda koç değişti. Ancak ben devam ettim. Oynadığımız basketbol, rol paylaşımı çok değişti. Bunlar beklenen şeyler. İlk sezonu oynamak hep zor. İlk sezon için kulübü tanıyan, anlayan oyunculara sahip olmak önemli. Geçen seneden gelen oyuncular bu yapıyı tanıdığı için herhangi bir organizasyon, finans problemi olduğu zaman hep işi yumuşatan, durumu diğerlerine doğru aktaran oyuncular olduğu için elimiz çok rahatladı.

''Ligimizdeki Tempoyu Yeterli Bulmuyorum''

Sosyal medyada çok merak edilen bir konu var. Takımlarımız, transfer listelerini nasıl oluşturuyor? Sezon içinde düzenli olarak diğer ligler takip ediliyor mu yoksa tamamen yaz aylarında mı hallediliyor bu işler?

Diğer koçların nasıl yaptıklarını bilmiyorum ama ben size kendi sistemimizi anlatayım. Teknik ekipteki herkesin takip etmekte sorumlu olduğu ligler var. O liglerin dışında oyuncu temsilcileriyle bizim gelecek sezon için hem oyuncu hem de takım bazında yaptığımız fikir alışverişleri var. Ne istediğimizi anlamaları ve takip ettiğimiz oyuncu hakkındaki bilgi akışının güncel olması için bağlantımızı hiç kesmeyiz. Bunun yanı sıra dışarıda bu işi profesyonel olarak yapan 3-4 scoutla sürekli irtibatım var. Onlardan rapor geliyor. Bu işi profesyonel olarak yapmayan ancak benim bu konuda görüşlerine çok güvendiğim 3-4 basketbol adamı arkadaşım var. Onlardan aldığım bilgiler var. Yani sezon başladıktan 1-2 ay sonra gelecek sezonun transferleri hakkında şablonumuzu oluşturmuz oluruz. Ancak bu liste çok değişkenlik gösterebilir. Bir oyuncuyu belli bir süre takip ettikten sonra kafanızda soru işaretleri oluşabilir, aklınıza başka bir şey takılabilir. Çok organik bir şeydir yani. Listeyi yaparız ve yazın pazarlığa oturuz gibi bir durum değil. Bu bizim çok zevk aldığımız bir şey. Yıldız takımlar çalıştığım zamanlardan beri oyuncu bilmenin kıymetine çok inanmış ve oyuncu araştırma konusunda o günün şartlarında sahip olduğumuz imkanları sonuna kadar kullanmış biriyim. Ondan sonra o bir yaşam tarzı oluyor. A Takım çalıştırmadığım ya da altyapı takımı çalıştırdığım dönemde de kendime takımlar kurmaya devam etti. Yani bizde transfer 12 ay sürüyor. Mesela geçen sezondan aklıma takılan bazı oyuncular var. Metecan'ı alırken 3 numaraya yabancı almayacağımı söyledim ve 3 numara rotasyonunu Mehmet Özdoğan ve Tufan Ersöz ile destekledim. Geçen seneden almadığım birkaç tane 3 numaraya devam ediyor. Yani geçen sezondan da listede kalmaya devam edenler oluyor. Sarmal şeklinde uzayan bir yapı bu.

Sizce Avrupa'da oynanış ve sertlik olarak bize en yakın lig hangisi? İspanya Ligi bizden daha tempolu gibi...

Bizim senelerdir böyle bir sıkıntımız var. Yıllarca milli takımlarda görev yaptım, bizim tempomuz düşük. Evet yabancı sayılarımız arttı, tempomuz eskisi kadar düşük değil. Avrupa'da oynayan takımlarımız mecburen belli bir hizaya geldi. Yine de tempo olarak gerideyiz. Sertlik olarak geride olduğumuzu düşünmüyorum, belli bir seviyeye geldik. Bazım ekollerde genç takımdan A Takıma, guarddan pivota herkes sert. Buna verilecek en büyük örnek Yunanistan, doğalarında var sertlik. Biz son yıllarda kendimizi mecbur bırakarak sağladık bu sertliği. Ancak tempo konusunda yeterli olduğumuzu düşünmüyorum.

Ligdeki yabancı oyuncu sınırı sürekli gündeme geliyor. 6 yabancı oyuncu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Birkaç kez ifade ettim. 6 yabancılı dönemde de 3 yabancılı dönemde de koçluk yaptım. İkisinde de Türk oyunculara önemli roller veriyordum. Benim için büyük bir değişiklik olmaz yani. Ancak Türk oyunculara daha çok yer açalım diyorsak düşürelim bu sınırı. Mesela 5 tane yabancı olsa bu 5 yabancıyı 40 dakika oynatamayacağınız için belli bir süre açılmış oluyor. Yalnız burada şöyle bir açmaz var, Türk oyunculara böyle bir konfor alanı mi açalım yoksa oyuncular bu süreleri kendi tırnaklarıyla mı kazansın? Bir oyuncunun 3 dakika için de 30 dakika için de saldırması lazım. Saldırmayan oyuncuya ben süre vermem. Onu dinlendireyim, bunu dinlendireyim diye saldırmayan oyuncuya yer açmam. Açıkçası Türk oyunculara büyük inancım var. 5 yabancı da olsa 6 yabancı da olsa doğru oyuncunun doğru yere saldıracağını düşünüyorum. Saldırmayan oyuncular ilgi alanıma girmiyor zaten.

2 hafta önce İspanya Ligi ACB'de oynanan 9 maçı yaklaşık 60 bin kişi salonlarda takip etti. Türkiye'deki salonlar İspanya'dakilerden daha küçük ama buradaki doluluk oranları da İspanya'ya göre çok daha düşük. Sizin, salonu doldurma konusunda bir sıkıntınız yok ancak son yıllarda Türkiye'de basketbola ilginin artmasına rağmen salonlardaki doluluğun artmaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

En başa koymam gereken şey basketbol kültürü, maçı salonda izlemek, maçı yaşamak, seyirci kültürüne sahip olmak. Buna sonradan devşirdiğiniz kitleler ya da salonu doldurmak için getirdiğiniz kitleler oluyor. Bunlar size gerçekten belli bir ortalamalayı yakalatacak seyirciler değil. Suni rakamlar bunlar. İkincisi büyük şehirlerdeki sosyal hayat, spor kültürüne sahip olmamayla birleşince büyük şehirlerdeki seyirci sayısı çok azalıyor. Tabii ki takımınızın sportif başarısı vs de çok önemli faktör. Mesela Fenerbahçe de büyük şehir takımı ama boşa oynamıyor maçlarını. Yani maçı seçmeme, nispeten cazip olmayan bir rakip geldiğinde bile takımınıza destek olacak bir kültür oluştuğu zaman ortalama yakalanır diye düşünüyorum. Bize gelen 4000, Uşak'a gelen 2000, Giresun'a gelen 1500 seyirci gerçek resim değil. Gerçek resim; cazip olmayan bir saate, cazip olmayan bir günde, isim olarak cazip olmayan bir rakiple karşılaşırken takımınızın yanında olmak istiyor musunuz, orada olma ihtiyacı duyuyor musunuz bunlar ancak yerli yerine oturursa ortalama yakalanır. Bizde de 12 bin kişinin, 15 bin kişinin geldiği maçlar oluyor. Ama ortalamalayı bunlar yükseltiyorsa, bunlar gerçek rakamlar değil.

''Zeljko Obradovic Bizim Ligde Olduğu İçin Şanslıyız''

Hocam biraz da genel Avrupa basketbolundan bahsedelim. Sizce bu sezon EuroLeague'de Final Four'a hangi takımlar kalır?

CSKA Moskova ve Fenerbahçe Doğuş'un kalacağını herkes tahmin ediyor, ben de öyle düşünüyorum. Olympiacos ya da Panathinaikos'tan biri kalır diye düşünüyorum. 4. takım olarak pek bir fikrim yok. Ama kim kalırsa işi renkledirir diyorsan Zalgiris Kaunas kalırsa benim hoşuma gider. Öbür takımlardan farklı bir profil çizdiği için ve ayrı bir hikayesi olduğu için onların kalması hoşuma gider. Ancak onların gelişi ve kuvveti oraya kalır demek istemiyorum ama kalırsa hoşuma gider.

NBA'de ve Avrupa'da izlerken oyun planlarına dikkat ettiğiniz, sürekli takip ettiğiniz, kendinize yakın gördüğünüz koçlar kimler?

Öncelikle seyredebildiğim her şeyi seyrederim. Kötü takımları da seyrederim. Mutlaka yapmamam gereken bir şeyler öğrenirim. Beğendiğim kadar beğenmediğim koçlar da var. Dolayısıyla böyle bir seçimim yok. Çok beğendiğim çok iyi koçlar var. Türkiye'yi soruyorsanız Orhun Ene'yi mutlaka seyrederim. Basketbola bakışını, işi pratikleştirmesini, parçaları birleştirmesini beğeniyorum. Gözlemim mutlaka sürer ona. Avrupa'da birden çok isim var. Zaten Obradovic bizim ligimizde olduğu için şanslıyız. Kendini değiştirebilen ve düzen yaratabilen bir koç olduğu için herkesin izlemesi gerekiyor. David Blatt da öyle mesela. Andrea Trinchieri, benim iyi arkadaşım ve mutlaka onun maçlarını izlemeyi istiyorum. Bunun gibi 30 tane isim sayabilirim. Antrenörlerin başka yönlerini beğenebilirim. Bu NBA için de böyle. Bazı insanlar, playoff gelene kadar NBA izlemem ya da San Antonio Spurs dışında başka bir takım izlemem diyorlar. Ben buralarda NBA hakkında fazla fikirlerinin olduğunu düşünmüyorum. Ben takımların içinde Yaz Ligi'nde hem çalışarak hem de insanlarla iletişim kurup kafamda bir NBA fikri oluşturduğum için normal sezonda da özellikle profesyonel insanların süzebileceği kıymetli şeylerin olduğunu düşünüyorum. Mesela o beğenmediğiniz NBA takımlarına karşı kıymetsiz bir maçın 4. çeyreğinde kendi takımınızı sahaya koysanız, kendi takımınız yarı sahayı geçemez. Bunu sadece fiziksellik ve oyuncu kalitesiyle açıklayamazsınız. Organizasyon alışkanlıkları olarak vs 1000 türlü farklı şey var. Dolayısıyla ben iyiyi de kötüyü de seyrederim.


 FOTO: EuroLeague

Avrupa'da oynayan oyuncular içinden bir ilk 5 yapma şansınız olsa, kadronuz nasıl olur?

Çok zormuş bu soru. Şimdi insanın her şeyi gözünün önüne getirmesi gerekiyor. İlk beşte olur mu bilmiyorum ama herkes Sergio Rodriguez/Nando De Colo ikilisine sahip olmak ister. Uzunlarla alakalı Vesely çok kıymetli ve özel bir oyuncu. Keşke Udoh, NBA'e gitmeseydi de Vesely ile beraber onu takıma monte edebilseydik. Geçen sene özellikle Brose'de oynadığı basketbolla Melli, birçok antrenörün tercih edebileceği bir oyuncu. O pozisyonda oynayan Shengelia, bu sezon büyük bir aşama kaydetti. Ben geçmiş ve yetenekten çok oyuncunun kendini nereden nereye getirdiğine önem veren bir antrenörüm. Yani direkt 5 isim söylersem haksızlık olur.

Yıllardır basketbolun içindesiniz. Avrupa'da gördüğünüz en dominant takım hangisi? Stefanos Dedas bu soruya 2009 Panathinaikos cevabını vermişti.

Dominant deyince tüm ligi süpürmesini anlatıyor bana. 1998 Kinder Bologna diyeceğim buna. Bir de Ivkovic'in David Riverslı Olympiacos ile 1997'de EuroLeague'i kazandığı takımı söyleyebilirim. Bu iki takım gerçekten çok dominanttı. Öteki takımların şampiyonlukları daha epik olabilir ama domine etme bakımında bu 2 takımın ismini söyleyebilirim.

Çin'de de çalışmıştınız. Sizce Çin Ligi'ndeki yabancı sayısı, yakın tarihte pek ihtimal dahilinde gözükmese de Türkiye'deki seviyeye çekerse Avrupa basketbolu bununla rekabet edebilir mi?

Bizim gibi 5-6-7 yabancı seviyesine gelmesini ben pek mümkün görmüyorum. Çin bir halk cumhuriyeti ve komünist parti tarafından yönetiliyor. 2 yabancının oynaması bile mucize bence bu ortamda. Yine de ekonomik olarak komünist bir ortam olmadığı ve serbest piyasaya daha yakın bir ortam olduğu için ve özellikle ABD kökenli firmaların Çin pazarında aktif olma isteklerinin de etkisiyle ligde yabancı oyuncular oynayabiliyor. Her takımın 2 yabancı oyuncu kullanma hakkı var ve bu yabancı oyuncular 48 dakikalık maçın en fazla 36 dakikasında sahada kalabiliyorlar. Ayrıca son 4 takımın, devşirme olmamak koşuluyla 1 Asyalı oyuncu kullanma hakkı var. Ama eğer Çin'deki yabancı oyuncusu sayısı takım başına 5-6-7 seviyesine gelirse, Avrupa'nın bununla rekabet etmesi çok zor. Sizin 2-3 ayda ödeyebileceğiniz paraları 1 ayda ödeyebiliyorlar. Hatta bazen sizin telaffuz bile edemeyeceğiniz, neredeyse NBA seviyesinde paralar ödeyebiliyorlar. Oyuncular için de çok cazip. Sezon kısa, oyuncular Çin'de sezon bittikten sonra NBA ya da Avrupa'ya gidebiliyorlar. Çin çok büyük bir ülke. Büyük bir basketbol potansiyelleri var ama henüz tam olarak ortaya çıkmadı.Oradaki basketbol bir değişim içinde. Koşalım, atalım basketbolundan yavaş yavaş koparak fiziksel mücadeleye girmeye başlıyorlar. Ama hala modern basketbola tercüme edebilmiş değiller. Hem ligin hem Çin'deki basketbol ilgisinin heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Bu Kore'de de Çin'de de  böyle. Gece yarılarına kadar boş basketbol sahaları göremezsiniz. On bin kişilik tesisler vardır, tesisleşme müthiştir. Salonları boş göremezsiniz. Oradaki kalabalık suni bir kalabalık değildir, hepsi gerçek taraftardır. İyi ki gitmişim Çin'e, benim için çok iyi bir tecrübe oldu.

Son dönemde NBA'deki koçlarda büyük bir uykusuzluk problemi başladı. Charlotte Hornets koçu Steve Clifford, yaşadığı uykusuzluk probleminin şiddetli baş ağrılarına dönüşmesi sebebiyle yaklaşık 2 ay takımından uzak kaldı. Şimdi benzer bir uykusuzluk sorununu Tyronn Lue yaşıyor. Lue'nun kaybedilen bazı maçlardan sonra sabah 09:30'a kadar uyuyamadığı söyleniyor. Artık EuroLeague takımlarının 10 günde 4-5 yaptıklarına şahit oluyoruz. NBA'deki koçların yaşadığı sıkıntıların benzerlerini yakın tarihte Avrupa'da da görür müyüz sizce?

%100 görebilirsiniz. Biz şimdi haftada 1 maç yaptığımız için böyle bir takvime sahip değiliz. Zaten maçı oynadığınız zaman o adrenalin ve gerginlik size belli bir saate kadar uyutmaz. Koçluk yapan onlarca dostum, ağabeyim, kardeşim var. Çok uyuyanını görmedim. Tabiatım gereği ben de çok uyuyamam, maçlardan sonra hiç uyuyamam zaten. Dolasıyla hafta 3 maç oynarken bu durum sizi farklı bir kıskaca alabilir. Dolasıyla bu durum Avrupa'da da görülebilir ama inşallah olmaz. Bizim işimizin doğasında gerginlik ve gerginlik mevcut. Biz, birçok insanın derdini kendi omuzlarına almakla yaşamaya alışkın insanlarız. Ama dediğiniz gibi bir sıkıntı yaratabilir tabii ki.








L. Leventci

L. Leventci

Read also
Comments You must be registered to post a comment 0 Comments